Göktürk Kağanlığı: Haziran 2017

21 Haziran 2017 Çarşamba

İstanbulun Surlarına Bayrağı "İLK" Diken Kişi Ulubatlı Hasan mıydı?

AFYONCU: BAYRAĞI İLK DİKEN BALABAN ÇAVUŞ

Erhan Afyoncu'nun Truva'nın İntikamı isimli kitabında Ulubatlı Hasan'ın olmadığı, surlara ilk bayrağı dikenin Balaban Çavuş olduğu anlatılıyor.İstanbul surlarına ilk bayrağı dikenin Ulubatlı Hasan olduğu kabul edilir ve onun surlara tırmanışı, bayrağı dikişi tarih kitaplarında bir destan havasında anlatılır. Bu hadisenin kaynağı İstanbul'un fethi sırasında, bizzat orada bulunan Bizanslı tarihçi Francis'tir. Francis bu sahneyi şu şekilde anlatır; "... İşte o sıralarda Hasan adlı bir yeniçeri (memleketi Ulubat olup, koca bir vücuda sahipti), sol eli ile başının üstüne kalkanı tutup, sağ eli ile kılıcını çekti ve bizimkilerin şaşkınlık içinde geri çekildikleri o bölgede surun tepesine doğru atıldı. Onunla aynı cesareti göstermek isteyen otuz kadar diğeri de kendisini takip etti. Bizimkilerden hâlâ surlarda kalanlar ise, üzerlerine kayaları yuvarlıyorlardı ve onlardan on sekizini aşağı yuvarladılar. Ne var ki, Hasan kendisine özgü şiddeti ile surun üstüne çıkmayı ve bizimkileri kaçırmayı başardı. Bu başarı ile birlikte diğerleri de onu takip ederek surlara tırmanma fırsatını buldular. Bizimkiler, sayılarının pek az olması nedeni ile sura tırmananlara mani olamadılar; düşmanın sayısı fazla idi; buna rağmen yukarıya çıkanlara saldırdılar ve onlardan birçoğunu öldürdüler. Bu savaş sırasında bir taş Hasan'a isabet etti ve onu yere yıktı. Kendisini yere yıkılmış görünce, bizimkiler de üstüne her taraftan taş fırlatmaya başladılar. O ise dizleri üstüne kalkmış kendini savunmaya çalışıyordu; ancak almış olduğu pek çok yaradan sağ kolu işlemez oldu ve oklarla kaplandı. Pek çok kişi daha öldü."-
Ancak bu bilgi Francis'in eserinin orijinalinde yoktur. Sahte Francis olarak anılan ve daha sonraki tarihlerde Francis'in eserine geniş ilaveler yapan Melissinos'un yazdığı kitapta yer almaktadır.

ULUBATLI HASAN'IN İSMİ BİLE GEÇMİYOR

Francis, İstanbul'un fethi sırasında hadiseleri canlı olarak yaşamış ve şehir Osmanlılar'ın eline geçince kaçmayı başarmıştı. Daha sonra 1477'de, 1401-1477 yılları arasındaki hadiseleri anlatan bir kitap kaleme aldı. Bu eser 1573-1575 yılları arasında Monemvasia Metropoliti Makarios Melissinos tarafından ilaveler yapılarak yeniden yazıldı. Melissinos, Francis'in eserine yaklaşık dört misli daha ilave yapmıştır. Melissinos'un yazdığı bu kitap "Sahte (Pseud o) Francis" olarak bilinir. Gerçek Francis'in 1966 yılındaki yayınında İstanbul'un fethi ile ilgili kısım 2 sayfa iken, sahte Francis'te ise 80 sayfadır. Melissinos, İstanbul'un fethine çok geniş ilaveler yapmıştır. Bunlardan birisi de İstanbul surlarına ilk çıkanın yeniçeri Ulubatlı (Lupadionlu) Hasan olduğudur. Ulubatlı Hasan'la ilgili yukarda bahsettiğimiz bilgiyi bir tarafa bırakın, ismi dahi Francis'in eserinin orijinalinde yoktur. Melissinos tarafından sonradan ilave edilmiştir. Ancak bu bilginin nereden alındığı hususu şimdilik karanlık bir noktadır. Muhtemelen Melissinos eseri renklendirmek için böyle bir ilave yapmıştır
Melissinos, Francis'i eserini yer yer inanılmayacak derecede tahrif etmiştir. Örneğin Francis oğlunun Fatih'e suikast yaptığı gerekçesiyle öldürüldüğünü anlatırken, Melissinos aynı hadiseyi Francis'in oğlunun Fatih'in cinsel isteklerine cevap vermediği için öldürüldüğü şeklinde zikretmektedir.
Ulubatlı Hasan'la ilgili bu bilgi başka hiçbir yerde yoktur. Gerek Türk kaynaklarında, gerekse İstanbul'un fethinde bulunmuş yabancı tarihçilerin eserlerinde Ulubatlı Hasan'dan bahsedilmez. Melissinos, Francis'in eserine ilave yaparken şimdi elimizde olmayan bazı kaynakları kullanmıştır. Eğer böyle bir kaynaktan bu bilgiyi almamışsa, Ulubatlı Hasan diye bir tarihî şahsiyet hiç mevcut olmamış olabilir. Belki de Melissinos, tarafından tarih kitabını renklendirmek için böyle bir bilgi ilave edilmiştir. Zaten şehirde kuşatma altında bulunan birisinin, o kargaşa esnasında surlara çıkan ilk kişiyi sağlıklı bir biçimde zikretmesi de pek mümkün değildir. Bunlardan dolayı Ulubatlı Hasan diye bir tarihî şahsiyetin olabileceği kanaatinde değiliz.

20 Haziran 2017 Salı

Cengizhan Türk Mü ?

Merhaba Arkadaşlar Bugün Sizlerinde İçten Merak ettiği Bir Konuya Değineceğiz .
Cengiz Han Türk mü?



Cengiz Han'ın ırk kökeni hakkında yapılan incelemeler sonucu çeşitli görüşlere varılmıştır.Bu görüşlerin en geçerli olanına göre Cengiz Han, Türk'tür. Bunun kanıtları olarak şunlar gösterilebilir:

1. Cengiz Han, Moğolca ile birlikte Türkçe de konuşmakta idi.

2. Cengiz Han konuşmalarında kendini Türk olarak tanımlamıştır.

3. Cengiz Han'ın soyu Çinliler'ce ''Şa-To'' adı verilen Türkler'e dayanır ki bu Türkler, Kök-Türkler'in devamıdır.

4. Cengiz Han, (3. maddeye bağlı olarak) tıpkı Kök-Türk kaganları gibi kumral ve açık renk gözlüdür.

5. Efsaneler, Cengiz Han'ın soyunu (tıpkı Türkler'in Bozkurt Destanı'nda olduğu gibi) Bozkurt'a bağlar. Eğer Cengiz Han Moğol olsa idi efsaneler onun soyunu kurda değil köpeğe bağlardı; çünkü Moğol geleneğinde kurt değil köpek önemlidir ve Moğol kültüründe Cengiz Han'dan önce kurt önem taşımamaktadır.

6. Cengiz Han, bugünkü Afganistan'da kendisini ziyeret eden Kadı Vahideddin Fuşanci'ye ''Peygamberimiz Hz.Muhammed her şeyi önceden bilmiş diyorsunuz; acaba benim ortaya çıkışım için ne demiş ?'' diye somuş; kadı da ''Uturkû al-Turka mâ tarakûkum, yani Türkler size dokunmadıkça siz de onlara dokunmayınız'' demiş olduğunu nakletmiş ve Cengiz Han da bunun çok bilgece bir söz olduğunu söyleyerek kendisinin Türk olduğunu belirtmiştir.

7. Bir Arap, Cengiz Han'ın oğlu Ögedey Kağan'a, babasını düşünde gördüğünü ve kendisine bir söz söylediğini naklettiğinde Ögedey Kağan ona ''Babam bunu sana hangi dille anlattı'' diye sormuş. O da Arapça anlattı deyince Ögedey, babasının Türkçe ve Moğolca'dan başka bir dil bilmediğini söylemiştir. Sonuç olarak Cengiz Han, Türk soyundan gelir. Fakat Türk ve Moğollar'ca ortak olarak hükümdar kabul edilmiş ve saygı duyulmuş bir kişidir.

19 Haziran 2017 Pazartesi

Atsız-Türkeş Yol Ayrılığı Neden Oldu?






TÜRKEŞ ve ATSIZ, 1944 Irkçılık-Turancılık davasında birlikte yargılandılar. Arkadaş idiler...
ATSIZ, çetin günlerde konuşmaları, çıkardığı dergiler ve kitaplarla Türkçülüğün yayılmasına büyük hizmet etmiş bir bilim, düşünce ve sanat adamıdır.
1965 yılında Türkeş ve arkadaşları siyaset yoluyla hizmet etmek için CKMP'ye girdiler... Yapılan kurultayda Türkeş Genel Başkan oldu. 1969 Adana Kurultayı'nda partinin adı MHP ve belgisi de üç hilal oldu. Bu kurultayda üç ayrı görüş çatıştı. Üç hilalciler, maneviyat temelinde bir Türk milliyetçiliğini savunanlardı. Bozkurtçular, Atsız çizgisinde Türkçülüğü savunuyorlardı. Partinin adı Köylü İşçi Partisi olsun, belgisi de terazi kalsın diyenler ise milliyetçi toplumcu çizgide idiler... Bu kurultaydaki dalgalanmalar çabuk geçti ama Atsızcılar kendilerini dışlanmış saydılar.
Mesele neydi?
TÜRKEŞ-ATSIZ meselesi diye adlandırılan konunun temelinde iki öncünün konumlarından gelen ayrım vardır.
ATSIZ ne düşünüyorsa onu yazmaya alışmış bir düşünce adamıydı.
TÜRKEŞ ise  eylem adamıydı.
Ayrıca Türk'ün tanımında da bir temel anlayış ayrımları vardı... ATSIZ'da soy, birincil konu iken, TÜRKEŞ dine ve kültüre önem veriyordu.
ATSIZ'ın ÖTÜKEN adlı dergide yazdığı yazılarda, Türk saymadığı kişilere  yönelik ağır suçlamalarının Türkeşe yamanması ve Türkeşin yanındakilerin Türkeşin aklını çelip Atsızdan uzaklaştırması yol ayrımının başlangıcı oldu.
MHP'de önce ÖTÜKEN, sonra ATSIZ'ın kitapları ve sonra ATSIZ'ın kendisi yasaklandı. Böylece Ülkücü Hareket yolunu ATSIZ'sız sürdürdü. 1972'den başlayarak yollar iyice ayrıştı ve istenmeyen olaylar oldu.
Atsız arkadaşlarına yazdığı yazılarda TÜRKEŞ ve MHP'ye karşıt bir tutum ortaya koymuştu. Yücel Hacaloğlu'nun çıkardığı ATSIZ'IN MEKTUPLARI adlı kitaptan O. Nuri Kurt Beğ'e yazdığı bir mektuptaki sözleri durumu özetler:
- MHP'nin durumu, sizin de yazdığınız gibi karmakarışık bir halde... Türkeş'in çevresinde birtakım ahlaksız asalaklar yalan dolanla onu yanlış hareketlere sevk ediyorlar. Bunlar, Türkeş adına şuraya buraya genelgeler göndererek Ötüken'in okunmamasını, bizim dinsiz olduğumuzu söylüyorlar. Türkeş de bunalmış ve şaşırmış durumda, ne yapacağını bilemiyor. Çelişik emirler vererek gerçek Türkçüler'i yanından uzaklaştırıyor. Şimdi onun yanında hemen hemen hakiki Türkçü kalmamıştır. Türkçü gözüken sahtekarlar kalmıştır. Kalanı birtakım yobazlardan ibarettir.
Bu şartlar dahilinde bu partiden artık ümit kalmamıştır. İlk seçimde silinip gidecektir.
Bugün Türkeş bizden kopmuş vaziyettedir. Türkçülüğü konferanslarda reddediyor. Geçen yıl Almanya'da verdiği bir konferansta, 'Biz Yahudi düşmanı değiliz. Çünkü Yahudiler'le hiç harp etmedik' diyerek Türkçüler'i şaşkına çevirmiş. Nejdet Sancar'a da, 'Bu milleti birleştirici tek unsur İslam'dır' diyerek artık tamamiyle dinci bir istikamete yöneldiğini açıklamıştır.
Atsız, Türkçülük akımının önemli öncülerinden birisidir. Birçok hizmeti olduğu ve birçok aydınımızdaki Türkçülük bilincinin gelişmesine katkıları önemlidir. Romanları bugün için de değerini koruyor. Bozkurtlar'ın Ölümü, Bozkurtlar Diriliyor, Ruh Adam, Deli Kurt'u gençlerimiz okumalıdır. Atsız'ın Türk bilimine ve Türk tarih bilimine katkıları da gerçektir.
Yolbaşçımız Atsıza ve Kandaşımız Türkeşe selam Olsun.